yardım

SIKÇA SORULAN SORULAR

Oral implantoloji ağızdaki diş eksikliğini ortadan kaldırmak amacı ile çene kemiklerine yapay diş köklerinin yerleştirilmesi ile uğraşan bilim dalıdır. Diş implantları tüm dişlerini, arka dişlerini, tek dişini veya diş dizisinde aralıklar oluşturacak şekilde birçok dişini kaybetmiş hastalara uygulanmaktadır. Diş kaybının hastalarda fonksiyon, estetik, konuşma ve çiğnemede problem yaratmasının yanında psikolojik etkileri de olmaktadır. Hastaların birçoğu kendi doğal dişlerinin değerini dişlerini kaybettikten sonra daha fazla anladıklarını söylemektedirler.
Örneğin tek dişini kaybetmiş hastalar klasik köprü protezlerinin yapımında olduğu gibi boşluğun iki yanında bulunan sağlam doğal dişlerinin küçültülmesini istememektedirler. Bu nedenle doğal dişin çekim yapıldığı boşluğun yerine implant yerleştirerek boşluğun iki yanındaki doğal dişlere hiç dokunulmadan dişsizlik ortadan kaldırılmış olabilmektedir. Özellikle tüm dişlerini kaybetmiş hastalarda klasik total protez uygulaması sonrası hastaların bir çoğu protezlerin ağızda çok oynadığından şikayet ederler. Bu problem alt çenede daha fazla olmaktadır. Total protez kullanan hastalarda zamanla kemik erimesi sonucunda bu problem daha da artmaktadır. Bu nedenle bu hastalarda implant uygulayarak sabit köprü uygulaması yapılabilmektedir. Eğer hastada sabit köprü protezi için yeterli kemik yoksa, hareketli total protezleri implantlara bağlayarak stabil hale getirilebilir. Dental implantlar aynı zamanda arka dişlerini kaybetmiş ve hareketli protez kullanmak zorunda kalan hastalarda da uygulanarak yine doğal dişlerde olduğu gibi sabit köprü yapılabilmesine imkan kılar.
İmplant tedavisi bir gün ile 6 ay arasında sürmektedir. Bu süreyi implant tipi, hastanın kemik durumu gibi birçok faktör belirlemektedir.
İmplant uygulaması sırasında lokal anestezi yapıldığından hasta ağrı duymamaktadır. İmplant uygulaması sonrasıda ağrı genellikle 1-2 gün kadar ağrı kesiciler ile giderilebilmektedir.
İmplant uygulaması hemen hemen herkese uygulanabilir. Ancak yinede sistemik hastalıklar ve kemik miktarı açısından hastanın değerlendirilmesi yapılıp karar verilmesi gerekir. Dikişsiz ve diş etini kesmeden uygulanan implantlar sayesinde kalp, şeker ve tansiyon problemi olan risk grubunda olan hastalarda da güvenli bir şekilde implant uygulanabilmektedir.
Doğru hastada doğru beyazlatma ürünü seçildiğinde diş beyazlatma tedavisinin hiçbir zararı yoktur. Diş beyazlatma tedavisi sonucu yapısal değişiklik ve kalıcı hasar oluştuğunu gösteren araştırma yoktur. Diş beyazlatma esnasında ve sonrasında bir hassasiyet oluşabilir ancak bu hassasiyet geçicidir. Diş renginin değiştirilmesindeki en konservatif yöntem diş beyazlatmadır. Diş beyazlatmanın alternatifi porselen, kompozit laminalar veya porselen kaplamalardır.
Beyazlatma işlemi, diş hekimi tarafından uygulanabildiği gibi, diş hekimi tarafından ölçü alınarak hastaya özel hazırlanan plaklar aracılığıyla, kontrollü bir şekilde hasta tarafından da uygulanabilir. Ayrıca diş hekimi kontrolü olmadan hastaların market ve eczanelerden edinebileceği beyazlatma sistemleri de mevcuttur. Beyazlatma tedavisine artan talep nedeniyle farklı beyazlatıcı ürünler piyasaya sunulmaktadır. İçerikleri, konsantrasyonları, tatları, kullanım şekilleri sürekli değişen bu beyazlatma sistemlerinin bir kısmının etkileri ve kalıcılıkları net olarak belirlenmemiştir. Beyazlatma tedavisinin en sağlıklı şekilde yapılabilmesi için muhakkak doktor kontrolünde yapılmalıdır. Yapılan araştırmalara göre beyazlatma işlemi dişleri daha kolay renklenir hale getirmemektedir. Tüketilen renkli içecekler, sigara, bazı ağız gargaraları gibi renklendirici maddeler ve yaşla birlikte dişler ne hızda renkleniyorsa beyazlatma tedavisi sonrası da aynı hızda renklenir. Yapılan araştırmalara göre de beyazlatma işlemi dişleri daha kolay renklenir hale getirmemektedir.
Dişeti hastalığının başlangıcı gingivitistir. Bu hastalık dişetinin kızarmasına, şişmesine ve ayrıca diş fırçalarken ve diş ipi kullanımı sırasında kanamalara sebep olur. Sağlıklı dişeti gülkurusu pembe renkte, diş üzerine sıkıca yapışık ve bıçak sırtı gibi keskin sonlanan yapıdadır. Dişeti hastalığının temel nedeni olan bakteri plağı dişler üzerinden uzaklaştırılmazsa dişeti sağlığı bozularak rengi kırmızılaşır, dişeti hafif şişkinleşir, diş üzerine sıkıca tutunma özelliğini kaybeder. Dişeti hastalığının en önemli ve en erken bulgusu fırçalarken ve/veya sert bir gıdayı ısırırken oluşan kanamadır. Bu durumda yapılması gereken bir periodontoloji uzmanına başvurmaktır.
Günümüzde giderek artan bir sorun olarak karşımıza çıkan diş hassasiyetinin (Dentin hipersensitivitesi) gelişiminde değişik faktörler rol almakla birlikte esas olarak dentinin ağız ortamına açılması gerekmektedir. Bu durum, hastayı yemek yerken, içerken, dişini fırçalarken ve hatta bazen nefes alırken bile rahatsız edebilir. Dentinin ağız ortamına açılması mine dokusunun kaybı veya kök yüzeyinin açığa çıkması ile oluşur. Minenin kaybı genellikle atrisyon, abrazyon, erozyon, travma ve çürük gibi nedenlerden kaynaklanırken kök yüzeyinin açığa çıkması diş eti çekilmesi, yanlış diş fırçalama, aşındırıcı diş macunları, periodontal hastalıklar ve okluzyon bozuklukları gibi nedenlerden oluşur. Dentin hassasiyetinin tedavisi iki şekilde yapılabilir: birincisi; bireylerin evde diş macunu, ağız gargarası gibi hassasiyet giderici ürünler kullanmasıyla, ikincisi ise muayenehane şartlarında profesyonel uygulamalarla yapılmaktadır. Hangi tedavi yönteminin tercih edileceği; hassasiyetin şiddeti, etkilenen diş sayısı, diş yapısı kaybının derecesi ve gereken tedavi süresine bağlı olarak değişmektedir. Ayrıca günümüzde lazerler bu tedavilerin başarısını ve süresini arttırmak amacıyla kullanılmaya başlanmıştır.
Dolgunun ömrünü belirleyen birçok faktör vardır. Dişteki madde kaybı miktarı, çürüğün bulunduğu bölge, hastadaki diş sıkma gibi kötü alışkanlıkların olup olmaması, hastanın ağız hijyenine özen gösterip göstermemesi, tedaviyi yapan hekimin bilgi ve becerisi, dolgu için kullanılan materyellerin türü ve kalitesi bu faktörlerin başlıcalarıdır.